Galip Derviş: Ah bu elektrikler - Beklenen Kral

17 Kasım 2014 Pazartesi

Galip Derviş: Ah bu elektrikler


En son sezona başladığı kırk yedinci bölümünü analiz etmiştim, Galip Derviş'in. Ondan sonraki üç bölümü de izledim ancak, pazartesi günleri için başka bir diziyi yazdığımdan yer veremedim. Ama bu hafta diğer diziye-Kiraz Mevsimi- bir süreliğine ara vermeye karar verdim ve pazartesi günü Galip Derviş'in oldu... Lafı fazla uzatmadan elli birinci bölümün analizine başlayalım...

Elli birinci bölüm


Bölüm bir elektrik dağıtım tesisinde başladı... Telleri aşan bir kişinin içeriye doğru yavaşça süzüldüğünü gördüğümüz sırada ise sahne değişti ve artık karşımızda Ahmet vardı... Yine bir kızı eve ayartıp getirmiş ama kızın bunda zerre gözü yok. Ahmet'i tahmin edersiniz, yine kurgusal kişiliğinden bahsetmekte ve hiçbir zaman yapmadığı ve yapamayacağı maceraları anlatmakta... Ama bu kız, sezon başlangıcındaki kız gibi saf değil ve Ahmet'in anlattıklarından sıkılmaya başlaması çok da uzun sürmüyor... Ahmet gibi bir karakterin nasıl polis olabildiği ve akademiyi nasıl bitirebildiğini merak etmekten kendimi gerçekten alamıyorum-muhtemelen torpillidir-. Bu sezon özellikle daha saf ve daha beceriksiz bir karakter yapıldı... Ahmet kızın somurttuğunu görünce konuyu değişmeye yeltendi ama tam bu sırada kapı çaldı ve gelen de Ali'den başkası değildi... Sevgilisiyle kavga etmiş ve üzerine de kafayı çekmiş bir vaziyette, Ali ile dertleşmeye gelmiş ama Ali'nin derdi başından aşkın olduğu için onu postalaması beklenen bir gelişme oldu. İçeriye geri girdiğinde ise bambaşka bir sürpriz bekliyordur onu... Hatta iki büyük sürpriz; biri yanmış fırında makarna diğeri de elektrikler... Bu arada o fırında makarnaya değinmeden geçemeyeceğim. Fırının kapağını açtığında resmen köz benzeri bir görünüm vardı. O kadar kısa sürede bir yemeğin fark edilmeden onca yanmasına mı şaşırayim, sabahtan beri fırında kalmış gibi artık köz tutmasına mı bilemiyorum...


Galip'in evine gittiğimizde, onu yine titizlikle bir şeyler yaparken görüyorduk. Çalışması bitip, Hülya ile keyifle Yeni Türkü'nün televizyonda yayınlanan konserini izlemeye geçtikleri sırada ise tesise giren adam bir dağıtım şebekesine yerleştirdiği saatli bombayla, şehrin bir yakasını elektriksiz bırakır. Tahmin edeceğiniz gibi o yaka Galip'in içerisinde olduğu Avrupa'dan başkası değildir ve o da bu kesintinin üzerine obsesifliğine yaraşır bir ruh haline bürünür. Elektriklerin geri gelmesinin oldukça uzun sürmesi Galip'i iyice cozuturken, bu kesintinin onları bambaşka olayların içerisine çekeceğinden habersizdirler...

Sabah olduğunda, Ahmet ve Ali söz konusu elektrik dağıtım tesisinin önünde ekip arabasında konuşmaktadır... Ali gece onu içeri almadığı için Ahmet'e trip atmaktadır ama Ahmet'in asıl derdi elektrik kesintisinin bile kızla aralarında bir yakınlaşmaya sebep olamayışıdır. Zira elektriklerin kesilmesini fırsat bilen kız, Ahmet'in asıl niyetinin tam zıttı bir şekilde ruh çağırma derdine düşmüştür...


İzzet de tesise geldiğinde hep birlikte içeriye geçerler... Ve haftanın konuk oyuncusu da ekranda belirir... Elektrik dağıtım şirketinin basın sorumlusu olan Pelin karakterine, başarılı oyuncu Ebru Cündübeyoğlu hayat vermektedir... Olayın nasıl ve ne şekilde olduğu konusunda yardım almak için elbette Galip de oradadır ve kimse bu olayın neden olduğuna bir anlam veremezken, bir süre sonra tesisin dışında bulunan bir mektubu getirir Ahmet... Galip mektubu alıp okumaya başladığında gözüne bir cümle ilişir... O cümlenin eskiden okuduğu bir yerde daha geçtiğini düşünür ve tam o sırada da nerede okuduğunu hatırlar... Bahadır Sever adındaki bir çevreci, 8 yıl önce yine böyle bir bomba saldırısı gerçekleştirmiş ve orada bıraktığı mektupta da bu cümleler yazmaktadır... Belgin'in bir dönem o çevreci hakkında araştırma yapıyor oluşu, Galip'in olaya bir adım yaklaşmasına sebep olur. Ama bir sorun vardır... 


O soruna geçmeden önce Galip'in 8 yıl önce okuduğu bir metni hatırlamasından oldukça etkilenen Pelin'in, Hülya ile konuşmalarına değinelim... Önce bir dümen var işin içinde sandım ama Pelin daha önce hakkında yazılan birçok yazıyı okuduğu Galip'e gerçekten hayranlık besliyordur. Galip'in yanına geldiğinde ise bu hayranlığından bahseder ve bundan oldukça hoşlanan Galip, elbette ilk etapta umursamamış gibi davranmaktadır. Tabi, Hülya'nın kadının verdiği kartta yazan ev telefonunu bir kez olsun söylemesi bile hafızasına kazımasına yeter... 


Ahmet ve Ali, Bahadır Sever'in 8 yıl önce yazdığı mektubun içerisinde olduğu dava dosyasını getirtirler ve el yazısının dahi oldukça benzer olduğunu görmeleriyle birlikte, ikili için olay çoktan çözülmüştür. Ama ikilimiz dosyayı tam olarak incelememiştir ve İzzet dosyayı alıp incelemeye başladığında, yazan gerçeği görür; Bahadır, beş yıl önce yine yaptığı bir bombalı eylem sırasında intihar etmiştir. Mektup aynı, el yazısı benzer; belki de Bahadır gerçekten ölmemiştir... Bunu anlayabilmenin tek yolu ise o zamandan tanıdığı başka bir çevreci arkadaşıdır.



O ise başka bir çevrecilik protestosuna imza atmakta, on gündür inmediği ağaç üzerinden herkes indirebilmek için dil dökmektedir. Bu sırada ise bizimkiler olay yerine gelir. Adam oldukça asabi ve önüne gelene çatan bir yapıdadır ve kendisine Bahadır'ın yaşayıp yaşamadığını soran İzzet'e istediği cevabı elbette vermeyecektir. Ama bu kesinti sebebiyle gerçekleşen trafik kazası sonucu 2 kişinin öldüğünü öğrenmesi onu oldukça üzer. Bu da sonunu hazırlayacak bir telefon konuşması yapmasına sebep olacaktır... 



Bizimkiler adama iyice düşünmesi için bir gün mühlet verip oradan gitmiştir ve gece olup çevresindeki herkes gittiğinde de adam ölmediğini anladığımız Bahadır'ı arar... Yaptığı eylemlerle insanlara zarar vermesine kızdığını ve böyle devam ederse polise her şeyi açıklayacağını söylemesi ise sonunu hazırlar... Zira gece olduğunda yine siyahlar içerisinde birisi orada belirir ve ağaca tırmanarak onu aşağıya iter. Sabah olduğunda ise bizimkiler cesedin başındadır. Bu ölümün ardından onlar da Bahadır'ın yaşadığından artık emindir ama adama ulaşmak da mümkün değildir... Galip'in ise bambaşka bir heyecanı vardır; zira akşama Pelin ile buluşacaktır...



Bu buluşma ise elbette çılgın Galip sebebiyle tam bir işkenceye dönüşecektir... Akşam olduğunda Pelin ve Galip yemek yiyecekleri otelde buluşurlar ve "sana bir demet gül aldım" diyen Galip, sadece iki gül uzatır. Sebebi ise tahmin edeceğiniz üzere, diğer güllerin boylarının birbirine eşit olmayışıdır. Tabi beyimizin takıntıları o gece için bu kadarla sınırlı kalmayacaktır. Restoran otelin en üst katındadır ve elbette normal şartlarda asansörle çıkılmalıdır ama asansör zemininin, yer zeminine eşit olmayışı Galip'in takıntılarını yeşertir ve asansörle çıkamayacağını söyler. Sonraki sahnede ise ikisini otelin en üst katına merdivenleri tırmanarak çıkarken görürüz. İlk birkaç katta Pelin duruma ve Galip'in garip kişiliğine karşı tahammüllüdür ama çık çık katlar, üzerine bir de Galip'in sürekli Belgin'den bahsedişinin bitmeyişi onu iyice çileden çıkartır. Artık son kata geldiğinde iyice sinirlenip, elindeki gülleri bile merdiven boşluğuna bırakmıştır. Sonunda merdivenler bitip de, restoran girişine geldiklerinde ise onları büyük bir sürpriz beklemektedir. Cılkı çıkmış ikiliye, rezervasyonlarının yarım saat önce sona erdiğini söyleyen garson Pelin'in zıplayan sinirini iyice doruğa taşımışken, Galip'e beslediği hayranlık çoktan en düşük seviyeye gerilemiştir. Tabi bu sinirle, onca merdiveni birde aşağıya inmeyecektir ve Galip de cılkı çıktığından asansöre binmek zorunda hissetmektedir. Asansörde ise yeni bir olay baş gösterecektir... 





Kimliği belirsiz cüsse, yeniden tesisin içerisinde belirdi ve yine bir dağıtım şebekesine saatli bomba yerleştirdi. Bomba patladığında, Ahmet -kızı eve atmıştır ve yeniden- Yeni Türkü konserini izlemekten kurtulduğu ve kızla romantik anlar yaşayacağı için sevinirken, Galip'i asansörün içerisinde büyük bir korku ve takıntı serisi kaplamıştır... Biraz önce asansörün maksimum 300 kilo taşıdığını görüp yanındaki kilolu kadın sebebiyle küçük bir bunalım geçirmişken(!), üzerine bir de bu çok fazladır elbette... Asansörün zemin kat düğmesine basıp basıp "zemin" diye sayıklamaya başlaması, Pelin'i iyice çıldırtırken o kadınla konuşmaya başlarlar... İş yerindeki mühendis İlker'den bahseder ve onunla gittikleri Yeni Türkü konserinde adamın girdiği garip halleri anlatır... Sayıklamasıyla beraber bu konuşmayı beyne işleyen Galip, itfaiye gelip de kendisini kurtardığında girdiği bunalımdan çıkarken, yeniden Yeni Türkü konserini izleyemediği için üzülen Hülya'nın yakınması ardından, "tüm bu olayların o konserle ilgili olabileceğini" söyler... Konuşmayı dinleyen Pelin ise bu söylemi sonrasında oldukça şaşırır ve ertesi gün basına yaptığı açıklamanın ardından yanına gelen İlker'e "olayı yakında Galip'in çözeceğini" söyler...






Galip'e konserin kaydının olduğu bir cd gelir ve Hülya ile birlikte hızlı hızlı kaydırıp izlemektedirler. Tam bu sırada ise gözlerine Pelin takılır. Bahsettiği gibi yanında İlker'le birlikte konserdedirler ve İlker kameranın kendisine döndüğünü görünce oldukça gerilmiş ve suratının ifadesi değişmiştir. Bunun üzerine Galip'in olayı çözmesi çok da uzun sürmez... Elektrik dağıtım şirketinde çalışan İlker, beş yıl önce intihar ettiği düşünülen Bahadır'dan başkası değildir. Konseri izleyenler içinden kendisini tanıyanların çıkabileceği endişesiyle, konserin yayınlandığı her seferde bu saldırıyı gerçekleştirmiştir. Olay çözülmüştür ama tam bu sırada ise elektrikler tekrar gider... Galip yine asansördeki gibi sayıklamaya başlamıştır ve Hülya da dışarı baktığında diğer evlerin elektriğinin olduğunu görür. Hemen anlarlar elektriği kesenin Bahadır olduğunu ve Hülya telefona sarılıp İzzet'e haber verir... Galip ayaklanmış, elektrik kesildiğinde bunalıma girmemek için yeni satın aldığı gece görüş gözlüğünü ararken, yatak odasının kırılan camının sesi duyulur. Hülya "hemen evden çıkmaları gerektiğini" söyler ama Galip gözlüğü aramayı bırakıp, yatak odasının kırılan camını temizlemek için süpürge aramaya koyulur!. Tam bu sırada da Bahadır görünür ve Hülya'yı kafasına vurduğu cisimle bayıltır. Galip sonunda süpürgeyi aramayı bırakıp, biraz önce didik didik arayıp bulamadığı gözlüğü löp diye bulup(!) takmıştır. Zifiri karanlık odada, Galip'i göremeyen ve üzerine sesine doğru gitmeyi de akıl edemeyen Bahadır ise sonunda elektrikler geri geldiğinde, Galip'i bıçaklamaya çok yakındır ama hemen sonrasında evin kapısı kırılır; gelenler İzzet ve Ahmet'ten başkası değildir. Ahmet, Bahadır'ı kelepçeler ve bölümün gerilimli sahneleri de sona erer...



Sabah olduğunda, Pelin'in basın açıklamasına gideriz. O açıklama yaparken, elinde bir demet gülle Galip gelir ve basın mensuplarının gidişinin ardından Pelin'in yanında biter... Bir demet gülü-Galip bu sefer hususi eşit boyda seçmiştir- görünce Pelin şaşırır ve Galip'in, "eğer takıntılarım olmasaydı biz ..." demesi sonrasında gülerek yanından uzaklaşır ve bölümün perdesi aşağıya iner...

Bahadır'ın herhalde tüm tanıdıkları İstanbul Avrupa yakasında oturuyor. Zira bir insan azimle, etkisi dar bir alanı kapsarken ne diye zarar verir ki böylesine?.. Koskoca Asya kıtası ve ülkenin geri kalanı ne olacak?.. Çevreci ama bir çevrecide olması gereken bilincin yarısı bile yok anlaşılan kendisinde. Ayrıca son kez elektrikler gittiğinde, Hülya telsiz telefonu alıp İzzet'i aradı... Malum elektriksiz çalışan bir telsiz telefon teknolojisi henüz geliştirilmedi. Sanırım paralel bağlantı üzerinden İzzet'le konuşabildi!.. Böylesine büyük bir hata yapmak yerine, eline cep telefonunu tutuşturmak ne kadar zor olabilirdi?.. O zifiri karanlıkta telsizi bulan, çantasındaki cep telefonunu da bulurdu... Pelin karakteri Galip ile ilgili tüm haberleri okuduğunu söylüyor ama bu haberlerin hiçbirisinde herhalde karısının öldüğü yazmıyor. Zira Galip'in bu yaşadığı hayatının geri kalanını gasp eden bir durum. Ayrıca hakkındaki tüm haberleri okuyan birisi, nasıl 8 yıl önceki şeyi hatırladığına şaşırır anlam veremedim. Bunu da olayın şoku olarak görelim... Tüm bunların gölgesinde, keyifli bir bölümdü. Ebru Cündübeyoğlu şahane bir oyuncu ve Pelin karakterini izlemeye resmen doyamadım. Hele merdiven tırmandıkları sıradaki sahneleri eşsizdi... Galip Derviş'in bu son sezonu ve yapım ekibinin oldukça boşladığını görmek beni üzüyor. Unutmamalılar ki, son sezon falan dinlemez Kanal D reytingler biraz daha düşük gelirse koyar yapımı arşive... Lütfen, biraz daha özen ve itina gösterin işinize...

Sevgilerimle...
Beklenen Kral

twitter.com/BeklenenKral
BeklenenKral@gmail.com

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder